HAKARET ETMEDEN TARTIŞALIM
2011’in Eylül ayında başladığım yurtdışı görevimi 2016’nın Eylül ayında sağ ve salimen ve de yüzümün
akıyle bitirmiş oldum elhamdülillah.
Bu beş yıllık zaman zarfı içerisinde yoğun işlerimden ve bazı diğer sebeplerden dolayı siteye yazı
yazmadım/yazamadım. Geçen günlerde çok saygı duyup abim gibi sevdiğim sayın Mustafa ONAY’ın
‘’hocam bilgi, tecrübe ve görüşlerinizi bizimle paylaşmalısınız. Yazılarınızı bekliyorum.’’ sözünden yola
çikarak bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Kıymetli gönül dostlarım. Siyonist, faşist, kapitalist ve emperyalist devletlerin diğer ülkeleri ve hususan
İslam coğrafyasını sömürmek için ne denli ahlaksızca ve pervasızca saldırdığını hepimiz görebiliyoruz.
Tüm bu ülkelerdeki vatandaşlar da görüyor, biliyor ve anlıyor. Fakat bu hayasızlık, zulum ve akan
gözyaşı hiç ama hiç bitmiyor. Burada ‘’problem şudur, şöyle yaparsak kazanırız vb.’’ heryerde ve
herkesçe konuşulan söylemlere girmenin bir yararı olmadığı açıktır. Ancak yukarıda sıfatlarından bir
kısmını saydığım sömürgecilerin ekmeğine yağ sürecek, dolayısıyle Müslümanlar arasındaki
uhuvveti(kardeşliği),saygı ve sevgiyi, birlik ve dirliği vb. güçlü bağları zayıflatacak ve bazen de
koparabilecek mühim bir hastalıktan bahsedeceğim: ‘’doğruları sadece benim hocam, benim şeyhim,
benim başkanım, benim liderim……. bilir ve dolayısıyle ben bilirim. Doğrular şunlardır ve bu doğrulara
inanmayanlar ve uymayanlar (en hafif tabirle) yoldan çıkmiş günahkarlardır. Saygıya da layık değilerdir.’’
Yazımı buraya kadar okuyanlar ‘’herhalde şu kişilerden bahsediyordur’’ dediklerini duyar gibiyim. Hayır.
Şunlardan ya da bunlardan değil. Ben olgulardan bahsedeceğim. Başkalarının sevdiği insanlara
pervasızca küfür ve hakaret edip kendileri aleyhine konuşanlara (bazen sin kef li cümlelerle bile) sövüp
hakaret edenlerin var olduğu olgusundan…
Saygıya layık sadece kendileri ve kendi düşünceleri oldugunu düşünenlerin var olduğu olgusundan…
Herkesi sınırsızca eleştirebildikleri halde onların aleyhine kimsenin kelam etme hakkının olmadığını
düşünenlerin var olduğu olgusundan…
Bu halet-i ruhiye hastalıklıdır. Yanlıştır. Bencil kişilerin takınacağı bir tavırdır. İslam ahlakına da uygun
değildir. Kaldı ki yüzde yüz haklıysanız bile Kur’an-ı Kerimin zaviyesinden bakıldığında yine de hata
yapıyorsunuz. Allah Teala EN&39;ÂM süresi 108. ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler.
Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta
olduklarını kendilerine bildirecektir (6/EN&39;ÂM-108).
Râzî&39;nin belirttiği gibi (XIII, 139), müşrikler putlara tapmakla birlikte Allah&39;a da inanıyorlardı. Bu yüzden
durup dururken O&39;na hakaret etmeleri düşünülemez. Şu halde bazı Müslümanların müşrikler ve inançları
hakkındaki ölçüsüz sözleri onları taşkınlığa sevketmiş; doğrudan doğruya Allah&39;a sövmek maksadıyla
olmasa bile, öfkeye kapılarak Müslümanların kutsal inançlarına sövüp saymaya kalkışmışlardır. Bu
âyette Müslümanların bu durumlara imkân verecek söz ve davranışlardan kaçınmaları emredilmektedir.
Evet. Razinin yukarıdaki cümleleri bu ayet-i kerimenin iniş sebebiyle ilgili bize yeterince ipucu
vermektedir. ‘’Aramaızda müşrik mi var? Bu ayetin bize örnek getirilmesi neyin nesi’’ diye itiraz eden
olursa cevaben akla ilk şu gelir: Müşriği kışkırtma islama gelecek olan zarar göz önüne alınarak
yasaklandıysa mümini kışkırtma yasaklanmaz mı? Tabii ki yasaklanır.
Toplumdan saygı ve sevgi görmek ve o toplumda güven içerisinde yaşayabilmek için o toplumun
bireylerine beklentilerinin aynısını sunmak gerekir. Taş attığın kişiden gül atmasını beklemek, küfrettiği
kişiden medh-ü sena beklemek akıllı insanların işi olmasa gerek.
Karşısındaki insanı cahil ve dünyadan haberi olmayan biri olarak görenler ve sadece kendisi ve kendisi
gibi düşünenlerin doğru yolda olduklarını zannedenler büyük bir yanılgı içerisindedirler. Artık bilgi çağı
içerisindeyiz ve iletişim araçları ve dolayısıyle bilgiye ulaşma enstrümanları insanların cebinde…
Buna rağmen rızaen lillah birilerini kötü ve yanlış yoldan çevirmek ve de ıslah etmek istersek ilahlık
taslayan Firavuna karşı bile layık görülen kavl-i leyin(Yumuşak söz. Sert olmayan söz. Enaniyetli
olmayan söz)i kullanalım. Saygıyı, sevgiyi, muhabbeti ve diğergamlığı ilişkilerimizin merkezine alalım.
Makam/mevki ve ilim olarak bizden üstün olanları tebrik; aşağıda olanları teşvik edelim. Aramızda ihtilaf
olursa Kur’an ve sünnete götürelim. Birbirimize nazik davranalım. Ben merkezli düşünce ve hayat tarzını
bir kenara koyalım. Büyüğe saygı küçüğe sevgi gösterelim. Üstünlük taslamayalım zira bu şeytanın en
belirgin işidir. Müslümanlar olarak hepimizin bir tarağın dişleri gibi eşit ve aynı hizada olduğumuzu
unutmayalım. Allah için sevip Allah için buğzedelim……………
SEVELİM SEVİLELİM DÜNYA KİMSEYE KALMAZ.
Halil GÜNEŞ
Eynesil/GİRESUN